Geçtiğimiz haftada gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) seçimler gelecek açısından endişelere neden olacak gibi. Aşırı sağ partilerin büyük oranda zafer elde etmeleri, kıtada sarsıntıya neden oldu. Zaten Covid-19 sürecinden beridir kıta Avrupa’sında aşırı sağ eğilimler ivme kazanmakta ve yine bu sağcı partilere olan ilgi de artmakta. Uluslararası medyada seçimlerde Almanya, Fransa, İtalya gibi birliğin güçlü ülkelerinde aşırı sağın göstermiş olduğu performans dikkatle takip edilmekteymiş.
Seçimlerden sonra uluslararası tandanslı web sitelerinde (bbc Türkçe, independent Türkçe, Deutsche Welle) gezindiğimde, gördüğüm, bu seçimlerde en büyük kırılmanın Fransa’da yaşandığına yönelik idi. Fransa’da aşırı sağdaki Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN), 2019’daki seçimlere kıyasla 10 puan yükselişle yüzde (%) 31,5 oy almış. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un liberal kanattaki partisi Rönesans ise yüzde 15’de kalmış. Bu bağlamda uluslarası değerlendirmelere göre büyük hezimet alan Cumhurbaşkanı Macron, parlamentoyu feshetme ve erken genel seçime gitme kararı almış. Fransa’da buna göre 30 Haziran- 7 Temmuz tarihlerinde seçimler gerçekleştirilecekmiş.
Almanya’da da aşırı sağ partiler yükselişteymiş. Muhafazakâr CDU/CSU, 2019 seçimlerindeki oy oranına yakın oy alarak yüzde 30 ile birinci parti olmuş. Alman kamuoyunda en fazla merakla beklenen husus radikal sağdaki AfD’nin performansı imiş. Bu bağlamda bu parti AfD, oy oranını 5 yıl öncesine göre yüzde 5 civarında artırarak yüzde 16’ya çıkarmış. Alman kamu yayıncısı ZDF kanalı, 30 yaş altı seçmenin aşırı sağcı AfD’ye desteğinin 5 yıl öncesine göre 10 puan artığını ifade etmiş.
Bu bağlamda İtalya’da da aşırı sağcı parti ivme kazanmış. Başbakan Giorgia Meloni’nin geçmişi neo- faşist hareketlere dayanan partisi İtalya’nın Kardeşleri (Fdl), 2019 seçimlerinde yüzde 6,4 oyla beşinci parti olabilmişken, partinin desteği 5 yıl içinde 20 puanın üzerinde artışla yüzde 28,8’e çıkmış. Ve ardından birinciliğe yükselmiş.
Gerçekten de tedirgin edici gelişmeler. Küreselleşen dünyada enformasyon devrimlerinin hızına yetişemediğimiz bir çağda, faşizm hastalığının yeniden nüksetmesi olasılığı, her daim yanı başımızda ehemmiyetle tahlil edilmeyi beklemelidir.
Esasında, COVİD-19 salgının yaşanması ve dünyayı etkisi altına almasından bu yana, küresel ölçekte komplo teorilerinin envai çeşitlerinden yazılmadık söylenmedik ne kaldı? Gerçekten de dünya, egemen güçler tarafından taht oyunlarının sergilendiği bir platforma dönüştürüldü. Zaten sonra sonra ikrar edilen açıklamaları okuduğumuzda/okuduğunuzda, nasıl bir komploya maruz bırakıldığımızı görüyor ve eldeki veriler vasıtasıyla çıkarımlar yapmaya çabalıyoruz.
Aşırı sağcı partilerin kıta Avrupa’sında güç kazanması ve tabanının genişlemesi sadece buradaki insanlardan ibaret bir durum değildir. Evet, 2024 tarih perspektifinden baktığımız zaman globalleşmenin gezegenimize ne barış ne de müreffeh getirdiği söylenemez. Hem politik demokrasinin hem de ekonomik demokrasinin, küreselleşme vasıtasıyla ulus devletlerde de yaygınlaşacağı, hatta demokratikleşmenin hızlanacağı felan söyleniyordu. Şöyle milenyum döneminden beri yaşlı ve kadim dünyamızın başına örülen çoraplara bakıldığında her şey ortada değil mi? Önce Afganistan için “demokrasi ve insan hakları” adına operasyon tertipleyenler sonra, Irak ve dolayısıyla peyderpey Arap Baharı müjdesiyle neredeyse tüm Ortadoğu coğrafyasını tarumar ettiler.
Rusya–Ukrayna savaşı sadece bulunduğu lokal bölge ile sınırlı kalmadı. Her iki ülkenin sahip olduğu stratejik hammaddeler ve elinde bulundurduğu tekel durumundaki temel insanî ihtiyaç ürünleri bakımından da bu savaş küresel eksende görünüm kazandı. Yine emperyalist ülkeler, blok olarak Soğuk Savaş konseptinde olduğu gibi, Rusya’nın karşısında Rusya’ya cephe aldılar. Bu bağlamda bölgesel olsun ya da kıtalar arasında olsun çapı farklılık arz eden çatışma, savaş hâli; son kertede küreselleşmenin motor gücü nedeniyle diğer tüm taraf olmayan milletleri ve dolayısıyla devletleri de tesiri altına alabilmekte/almakta.
Tarih yapılır ve yazılır. Ama öte yandan da derslerle doludur. İbretlik vesikalara sahiptir. Geçmişte böyle yılgınlık, umutsuzluk, ekonomik buhran ve tahribatın pik yaptığı dönemlerde toplumlar, aklî melekelerini kaybederek çılgın insanların peşinden gitmek kaydıyla hem kendilerinin hem de irtibatlı oldukları dünyanın mahvına sebep olmuşlardır. Bu bağlamda tarih ne HİTLER’İ ne MUSSOLİNİ’Yİ ne de diğer paydaşlarını unutmuştur ve unutacaktır. Bazı şeyler karanlık odalarda, mahfillerde, malikânelerde veya büyük toplantı odalarında yıllar öncesinden planlanarak, adım adım düzenlenerek sırasıyla aşamalarının sonuçlanmasıyla nihaî Şeytanî sürecin tamamlanmasına amade şekilde yaşama geçirilir.
Tamam da biz “iyiler” ne yapacağız?
Acaba çanlar çalmaya başladı mı?
Savaş tamtamlarının sesini duyamıyor muyuz?